T24 Haber Merkezi
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan davetiyle başlayan süreci değerlendiren DEM Parti Eş Genel Lideri Tuncer Bakırhan, “Çok değerli, tarihi bir fırsat var. İmralı’da barış ve müzakere kampı kurulmalı” diye konuştu.
DEM Parti Eş Genel Lideri Tuncer Bakırhan, “yeni süreç” tartışmaları ve partisinin bu husustaki konumuna dair açıklamalarda bulundu.
Mezopotamya Ajansı’ndan Selman Güzelyüz’ün sorularını yanıtlayan Bakırhan, “Çok değerli, tarihi bir fırsat var. Sayın Öcalan ile derhal konuşulmalı ve müzakereye geçilmeli. Bakın, İmralı’da bir tahlil iradesi var iken, bu fırsat değerlendirilmeli. İmralı’da barış ve müzakere kampı kurulmalı” dedi.
Bakırhan, Öcalan’ın “Öcalan” daveti ile gerçek “muhattabı” bulduğunu belirtti.
SORU: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kendi siyasi penceresinden Kürt sıkıntısının tahliline dair yaptığı çıkışı nasıl değerlendirdiniz?
CEVAP: Kürt sorunu 100 yıldır çözülemeyen ve Türkiye’deki öteki problemleri de tetikleyen bir sıkıntı. Bu gerçeğin Bahçeli üzere karşı uçta yer alan bir siyasetçi tarafından söylenmesi tabi ki kamuoyunda bir şaşkınlığa neden oldu. Ancak bir sıkıntı kendisini dayatıyorsa, ülkenin çeşitli alanlardaki gidişatını engelliyorsa, iktidar önemli bir tıkanma yaşıyorsa bu türlü bir açıklama yapılması çok olağandır. Yıllardır bu riske dikkat çekiyorduk, gecikmiş de olsa bu noktaya gelinmesini kıymetli buluyoruz. Tabi ki niyet ve samimiyeti, atılacak pratik adımlarla göreceğiz.
Bahçeli ile sorunun tahlil prosedürü ve ele alış biçimimizde besbelli fark var. Ancak iki temel mevzuda bizim düşündüğümüz bir noktaya geldi. Birincisi; Bahçeli, Kürt probleminin muhatabını hakikat gösterdi. Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinin tahlili konusundaki iradi gücünü kabul etti. İkincisi; yıllardır devam eden tecritten bahsetti ve “kapılar açılsın, gelsin konuşsun” dedi.
Tüm bu değerli tespitlere karşın Bahçeli ve Erdoğan’ın Kürt probleminin tahliline dair bir program ve siyaseti şimdi yok. Tersine sıkıntıyı daha da tahlilsiz kılan pratiklerle karşılaşıyoruz. Varsa gerçekçi bir tahlil savlarını kamuoyuyla paylaşılmalılar. Bahçeli, tecridi işaret ederken, “Türkiye barışı” derken, tam olarak neyi kastediyor? AKP bu hususta Bahçeli ile birebir şeyleri mi düşünüyor? Toplum bir cevap bekliyor. Kürt sorunun demokratik tahlilinde kelamı aşan, somut bir siyasete, söyleme, programa muhtaçlık var.
“Kürt problemi yalnızca Kürtlerin problemi değil”
SORU: Kürt meselesinin tahliline dair atılacak birinci adım ne olmalı?
CEVAP: Öncelikle tecridin kaldırılması gerekiyor. İmralı kapısına vurulan kilidin evvel açılması gerekiyor. Bu tıpkı vakitte bir samimiyet testi de olur. Toplum, İmralı’dan çıkacak sesi büyük bir merakla bekliyor. Tıpkı vakitte somut adımlar atılmasını bekliyor. Tek taraflı söylenen, yürütülen bir tartışma ve sürate vererek sorun çözülemez. Taraflar konuşmalı, Türkiye sivil toplumu tartışmalara dahil edilmeli. Barışın yeri fakat bu biçimde güçlenir. Bahçeli, “Türkiye barışı” dedi. Türkiye barışını arıyorsa o vakit barışın da tarafları vardır. Kürt sıkıntısı artık bilinmeyen, kapalı kapılar arkasında tartışılarak çözülecek bir problem değildir. Tüm yurttaşlar genel sınırlarıyla neyin tartışıldığını, ne yapılmaya çalışıldığını bilmelidir. Kürt problemi yalnızca Kürtlerin sorunu değildir. Türkiye’deki en büyük eksikliklerden birisi buydu. Cezayir sorununun yalnızca Cezayirlilerin sıkıntısı olmadığı üzere. En başta Fransız aydınları, entelektüelleri, Fransız halkı çok güçlü bir biçimde “savaşa hayır” dedi. Cezayir halkının haklı taleplerinin yanında durdu. O sorunu, Fransa’nın bir sorunu olarak algıladı. İşte Türkiye’de de aydın, müellif ve sanatkarından bütün sivil toplum dinamiklerine kadar herkes güçlü bir biçimde barışı örgütlemeli. Bu hususta bir ortaya geldikçe, barışın değerini anlattıkça daha çok yol alabiliriz.
“Devlet, oyun oynuyorsa büyük yanlış yapar”
SORU: 23 Ekim’de bir görüşme gerçekleşti, fakat sonrasında yapılan müracaatlar şimdi karşılıksız. Buradan yola çıktığımızda sizin de bahsettiğiniz ‘ilk adım’ hala atılmış değil...
CEVAP: Açık söylüyorum, devlet burada da oyun oynuyorsa -ki yıllardır bu probleme samimi yaklaşılmadı- büyük yanlış yapar. Tartışmaların daha başlangıcındayız. 100 yıldır denenen pratikler çözümsüzlüğü derinleştirdi. İğne ucu kadar bir imkan ve imkan varsa; DEM Parti olarak iğnenin ucu kadar olan umut ışığını büyütmeye, toplumsallaştırmaya ve örgütlemeye uğraşıyoruz.
Sizin aracılığınızla söylüyoruz; biz demokratik bir tahlile ve onurlu bir barışa varız. Sayın Öcalan, hukuki ve siyasi taban vurgusuyla “buradayım” diyor. “Teorik ve pratik gücümle tahlile katkı sunmaya hazırım” diyen Öcalan’ın açıklamasından sonra KCK de açıklama yaptı. “Biz buradayız, Sayın Öcalan’ın geliştireceği süreci temel alacağız” dedi. Tüm bunlar ne manaya geliyor? Kürt sorunun demokratik tahlilinde sorumluluk sahibi olanlar “buradayım, varım” diyor. Kürtler buradaysa, tahlil iradesini ortaya koyuyorsa, samimi ve düzgün niyetli davranıyorsa, o vakit şunu sormak lazım; Sayın Bahçeli, siz var mısınız? Buyurun Sayın Erdoğan, siz var mısınız? Şayet hala bir devlet aklı kalmışsa sormak istiyorum; Bu problem Türkiye’nin gelişmesini, demokratikleşmesini, refah içinde yaşamasını engelliyorsa, demokratik bölgesel bir güç olmasına müsaade vermiyorsa, Kürt sıkıntısını nasıl çözeceksiniz?
“İmralı’da müzakere kampı kurulmalı”
SORU: Abdullah Öcalan’ın son görüşmede verdiği bildiriye da iktidar ve ortağından bir cevap gelmediğini görüyoruz. İmralı’da resmi ve kamuoyuna açık bir görüşmenin sağlanması nasıl bir geleceğe kapı ortalar?
CEVAP: Çok değerli, tarihi bir fırsat var. Sorunun muhatabı olan ve adres gösterilen Sayın Öcalan, çözüm meselesinde somut bir proje sunuyor. Demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, eşit hayat modeli sunuyor. Şerafettin Elçi, “bu sıkıntıyı çözebilecek son kuşağız” demişti. Bu sorunun demokratik tahlili ve barışı için elleri havada bekleyen bir jenerasyon, bir Kürt siyasal aklı var. İkinci yüzyılda ‘cumhuriyeti demokratikleştirelim’ deniliyorsa, Sayın Öcalan ile derhal konuşulmalı ve müzakereye geçilmeli. Bakın, İmralı’da bir tahlil iradesi var iken, bu fırsat değerlendirilmeli. İmralı’da barış ve müzakere kampı kurulmalı. Türkiye’nin gücünü ve iktisadını bitiren, toplumu fakirleştiren, demokrasiyi ve özgürlükleri ortadan kaldıran bir sıkıntıdan bahsediyoruz. Bakın, 13 Cumhurbaşkanı ve 40’ın üzerinde başbakan görmüş bir sorundan bahsediyoruz. Burada tarihe mal olmuş bir sıkıntıyı çözen olarak tarihe geçmekten daha değerli bir şey var mıdır
“Muhalefetin duruşu, bu manada biraz iktidarın mümkün yan çizmelerine karşı da bir emniyet supabı olacaktır”
SORU: Meclis’te bulunan öteki partiler de “yeni süreç” tartışmalarına dair kimi açıklamalarda bulundu. CHP başta olmak üzere öbür muhalefet partilerinin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Muhalefetin birinci olarak sorumluluk alarak kelam kurmalarını olumlu karşılıyorum. Başta Özgür Özel olmak üzere Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Temel Karamollaoğlu, Fatih Erbakan ve birçok siyasi parti önderi farklı perspektiflerden de olsa Kürt probleminin tahliline dair olumlu bir yerde duruyorlar. Muhalefetin duruşu, bu manada biraz iktidarın mümkün yan çizmelerine karşı da bir emniyet supabı olacaktır. Bakın 2013-2015 sürecinde muhalefetin büyük kısmı o periyot tahlil sürecinin karşısındaydı. Bugün bu tartışmaları başlatan Bahçeli başta olmak üzere Sayın Özgür Özel’in partisi de bu problemin karşısındaydı. Diğer güçler vardı. Bugün dikkat ederseniz olumlu bir yaklaşım var. Dünyanın her yerinde yüzde yüz bir mutabakatın sağlanması mümkün değil. Kimi ufak tefek ırkçı, milliyetçi partilerin zehirli lisanlarına takılmamak gerekiyor. Türkiye siyasi tarihinde birinci sefer Kürt sorununun demokratik tahliliyle ilgili bu kadar geniş bir dayanak skalası oluşmuş durumda. Bu geniş konsensüs yeri tarihi bir fırsat sunuyor. İktidar ve devletin bunu görerek tarihi fırsatı heba etmemesi gerekiyor.
“Kayyımlarla kimse bizi hizaya getiremez”
SORU: Tartışmaların sürdüğü bir devirde kimi belediyelere 3’üncü sefer kayyım atandı. Kimi belediyeler için de kayyım tehditleri sürüyor. Bununla partiniz “hizaya mı çekilmek” isteniyor?
CEVAP: İşte bütün sıkıntı burada yatıyor. Bu ülkeyi bir kayyım cumhuriyetine dönüştürmek isteyenler ile cumhuriyeti demokrasiyle buluşturmak isteyenlerin uğraşıyla karşı karşıyayız. Biz halk diyoruz, iktidar vesayet diyor. Biz lokal demokrasi diyoruz, iktidar kayyım diyor. Toplumun farklılıkları zenginliktir diyoruz, farklılıklara saldıran bir zihniyet ile yüz yüzeyiz. Kayyım atamalarıyla iktidarın demokrasiye ve Kürt halkının iradesine yönelik düşmanca yaklaşımını bir sefer daha gördük. İktidar hala Kürt halkının iradesini tanımamakta ısrar ediyor. Belediyeleri bir ekonomik talan alanı olarak görmeye devam ediyor. Kayyım, bir halkın iradesine siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel olarak bir çökme siyasetidir. Bu çökme siyasetini bin sefer da deneseler çökecek. Bir yandan Kürtleri çökertme öbür taraftan Türkiye barışı nasıl sağlanacak? Kayyımlarla kimse bizi hizaya getiremez.
Kayyım siyaseti, müzakere ve diyalog ortamına zehirleyen bir pratiktir. Buradan tahlil çıkmaz. Bu zihniyetten tahlil çıkmaz. Siz elli yıl da kayyım atasanız, halk yeniden kendi iradesini seçer. Günlerdir Mardin, Halfeti ve Batman başta olmak üzere birçok kentte beşerler iradesine sahip çıkıyor. Kayyım darbesine karşı gayret edeceğiz, öbür yandan da Kürtlerin özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesinin sağlanmasına katkı sunacak diyalog ve müzakere tabanını güçlendirmekten de geri durmayacağız. Müzakere de çaba dinamiğinin bir kesimidir.
SORU: Tepkiler üzerine “geçici görevlendirme’ açıklaması geldi. Bunu nasıl okudunuz?
CEVAP: İktidarın kayyım siyasetleri iflas etti. Hem seçimlerde kayyımlar gönderildi, hem de Türkiye’de yaşayan büyük bir çoğunluğun gözünde zerre meşruiyeti yok. Hasebiyle topluma ‘Bu kayyım diğer bir kayyımdır’ iletisi vermek istiyorlar. Farklı bir kavram kullanarak kayyım uygulamasının iflasını örtmeye çalışıyorlar. Lakin beyhude, kayyım demokrasiye darbedir. Halk iradesinin gaspı ve Kürt halkını tanımamaktır.
|
